Ege Denizi, “Aegeis” ya da “Egeid” adı verilen bir kara parçasının büyük bir bölümünün sular altında kalmasıyla oluşmuştur ve adı da buradan gelir. Anadolu ve Yunanistan yarımadaları arasındaki irili ufaklı 3000 kadar adayı içine alan ve yarı kapalı bir deniz olan Ege, üstündeki adaların çokluğu nedeniyle “Adalar Denizi” diye anılır. Ege’nin eski adı “Arşipel” (Archipelago) sözcüğü de “denize serpilmiş adalar” anlamına gelir.
İşte bu adalar ve Ege’nin ayırdığı Yunanistan ve Anadolu yarımadaları, Thomas More’un ütopyası “Ada”daki gibi insanların barış, refah ve mutluluk içinde yaşadıkları güzel günler görmüştür. Sanat, felsefe, bilim ve demokrasinin beşiği olan bu topraklarda birçok uygarlığa kaynaklık eden büyük bir kültür, Ege Kültürü yeşermiştir. Ancak tarih bundan ibaret değildir: “Adalar Denizi” ve iki yarımada, felaketleri, savaşları, yıkımları da yaşamıştır.
Arşipel’in sunduğu; kuşaklardan kuşaklara aktarılan, değişen, defalarca unutulan ve defalarca yeniden yaratılan/hatırlanan bütün güzellikleri, Ege’yi, onun çevrelediği kara parçalarını, doğal ve insan yapısı bütün güzelliklerini ve insanını tanımak; kucaklamak; sevmek; kolektif hafıza katmanlarının derinliklerinde yaşayan “Ege Kültürü”nü canlandırmak; bu kültürün yeşerdiği “Çevre”ye, dağlarından yağ (zeytin), ovalarından bal (üzüm, incir) akan topraklarının yeşiline, denizinin, göllerinin, akarsularının, derelerinin mavisine sahip çıkmak; korumak; bu topraklarda yaşamış ve yaşayan bütün uygarlıkların değerlerinin, kültürlerinin Ege Kültürü’nün bir bileşeni olduğu bilinciyle barış, kardeşlik, hoşgörü ve bir arada yaşama kültürünü geliştirmek amacıyla 2007’de EGE DERNEĞİ’ni kurduk. Ve Ege’yi var ederken kirlilik yükü altında yok olan Gediz ve Büyük Menderes ırmaklarının hayata döndürülmesi için çalışmaya başladık.